18 Mart 2013 Pazartesi

Evli Mutlu Çocuklu!

2008'de evlendik kocacığımla. 2006'nın son aylarında tanışıp 2007'de aşık olduk. Canım o benim.. Çok farklıyız bazen, ama bazen de çok aynıyız.. Benzerlikler de farklar da hayatın tuzu-biberi-şekeri nasılsa, çok takılmamak lazım bana göre.. Fakat ikimiz için de hayatımızın en önemlisi, en güzel şeyi, en büyük tutkusu, heyecanı, yorgunluğu, son zamanlardaki uykusuzluklarımızın, artarak devam eden neşemizin, mutluluğumuzun, sevgimizin, planlarımızın sebebi, kısacası hayatımızdaki en parlak rengin adı aynı, ona şüphe yok.. Aren!

2011'in sonunda ailemize katıldı oğlumuz, geleceğini 9 ay boyunca bangır bangır, avaz avaz bağırdı, bayram sabahı bana yeri göğü inlettirerek geldi:))
Zor bir hamilelik ve çok zor bir doğum, hamilelik nedeniyle alınan 35 kilo, hala süren uykusuz geceler falan filan, hiçbirini hatırlamıyor insan, hiçbirini önemsemiyor bebeğinin gülümseyişini görünce. Hele o geç de olsa gelen "nne" sözcüğü yok mu, büyü gibi, tılsım gibi...

Ama hamilelik yine de benim için çok parlak anılar içermiyor;  "fazla yürüme, yüzme, araba kullanma, bulaşık makinesine tabak bile koyma, hüzünlü kitap okuma (6 aylık hamileyken Leyla'yı okuduktan sonra çektiğim sancıyı bir ben bilirim..), tatile gitme... " diye devam eden bir sürü yasaklar, herkesin bütün bunları hamilelik kaprisi ve şımarıklığı sanması, tekrar tekrar neden yattığımı açıklamak ama herkesin yine de " ama ben hamileyken.., acaba senin doktorun mu abartıyor.." diye başlayan cümleleri, hiç kesilmeden saatlerce devam eden doğum sancım... Yok yok bu kısmı sanırım bilerek unutuyorum ben, ya da unutmak istiyorum. İkinciye karar verirsem bunları yaşamayacağımı biliyorum en azından, bu da benim diğer tesellim...

İşsizliğin başıma vurması derken...

2003 yılında üniversiteden mezun olduktan hemen sonra başlayan çalışma hayatım 2012 yılında süt izinlerimin bitmesinin ardından bir kesintiye uğramak durumunda kaldı; oğlumun en önemli zamanında onun yanında olmak istedim çünkü..

İşten ayrılma kararımda oğluşun biberon almaması, çok alerjik olması, iş yerimin uzak olması, benim hakikaten çok yorulmuş ve ara vermek istiyor olmam gibi yan sebepler tabiki vardı ama asıl sebep ve benim hamileliğim boyunca düşünüp hayal ettim şey doğumdan sonra en az 1 yaşına kadar Aren'le vakit geçirmek, onu bakıcı eline bırakmamaktı. Çok şükür diyorum, herşey istediğim gibi oldu..

Tabi bir yere kadar.. Benim gibi çalışma hayatını çok seven, iş ve başarıyla mutlu ve motive olan bir insana bu kadar evde oturmak fazla gelmeye başladı.. 24 saat evde olmak (evin içerisinden bahsetmiyorum) basmaya başladı. Bir sonraki gün giyeceğime karar vermeyi, sürekli bakımlı ve manikürlü olmayı, günü yettirmek için planlar yapmayı, koşuşturmayı çok çok özledim ben.. Başarı ve iş hazzının yanındaki bu etmenleri de gözardı etmemek lazım, değil mi ama?:) Bu arada bir de tabi işin para kazanma boyutu var ki onu da çok özlüyor insan, ben kazandım demek ayrı birşey bana göre.. Kocam umarım okumaz bunu çünkü eminim çok bozulur bana, ama bu tamamen kişisel bir tatmin (okuyorsan kızma ne olur kocacığım:)).

Böyle diyorum ama çok yoğun bir iş arayışında da değilim aslında, ağır ağır ama istediğim gibi, bana uygun, Aren'i çok üzmeyecek, beni mutlu edecek, koşa koşa gideceğim bir iş arıyorum. Biliyorum çok fazla şey istiyorum ama eminim bir anda öyle birşey geliverecek önüme, öyle hissediyorum, yada hissetmek istiyorum:))

Ama bugünlerin de tadını fazlasıyla çıkarıyorum; oğlumun ilk kelimeleri, ilk adımı, ilk koşuşturması, ilk dişi(ki 14 aylıkken çıktı), ilk çatal tutuşu ve şimdi aklıma gelmeyen herşeyinde yanındaydım. İlk 3 yaşının 16 aylık bölümünde bakıcıya gerek de duymadık, bu da benim en büyük tesellim.

Yani "motherhood service" im devam ediyor. Bu ifadeyi geçen hafta Hürriyet İK'da yer alan bir ropörtajda gördüm ve çok hoşuma gitti. Benim gibi çocuk nedeniyle kariyerine ara vermiş bir hanım cv sine motherhood service yazmış ve diyor ki; "bu da askerlik gibi bir durum, erkekler nasıl 'military service' yazıyorsa ben de 'motherhood service' yazıyorum". Tüm kalbimle katılıyorum kendisine!!!
Başlangıç..

Hayatımda bir değişiklik olsun diyerek blog yazmaya karar verişimin üzerinden bir hafta geçmiş, o gün bugündür nasıl başlayacağımı düşündüm durdum, bugüne kısmetmiş..  Bloğumda en çok Arenikomdan bahsedeceğim sanırım, zira hayatımın en büyük kısmını kaplıyor canım oğlum.. Onun dışında kocamdan, kocaman ailemden, seyahatlerimizden, yemeklerden, dekorasyondan, ordan burdan kısacası hayattan söz edeceğim..

Bu aralar hiç tadım yok aslında.. İşsizlik iyice başıma vurdu sanırım.. O kadar ki zavallı kocamın iş seyahatlerine bile sarmış durumdayım; sanki tatile gidip beni burada yalnız bırakmış gibi davranıyorum ona. 

Tatsızlık dedim de; tatsızlık pek tatlı günlere dönüşmek üzere aslında.. Yarın Euroflora ve hemen sonrasında bilimum bahçe mobilyası, aksesuarı ve çiçek ile haşır neşir olup bahçemi adam etmek niyetindeyim. Şu anda yaşadığımız evimize yılın başında taşındık ve kış rehavetiyle elim hiçbirşeye gitmedi şimdiye kadar. Bahçeyle beraber koltuklarımı ve perdelerimi de yenileyince deymeyin keyfime.. Varsın bir yaz daha işsiz güçsüz geçsin, bir yazımın daha tadını çıkarayım, değil mi ama.. :))